Yengeç burcuyum ben..
Kuzenim, ablam, yeğenim, Gülen ablam, sevgilim..
Sahi yengeciz biz ama benzemeyiz pek.. Aslında yeğenimi pek benzetir annesi bana :)
..Denize aşığım ben. Ablam da aşık ama benimki pek öyle değil. Deniz kenarında durup denize bakayım saatlerce, dalga sesi duyulsun odamın camında, huzurla uyuyayım.. Böyle bir aşk. Hava hafif serin olsun, ayaklarım denizde.. Yeğenimde öyle galiba, denize girmeyi pek sevmese de uzaktan bakmaya bayılıyor.. Ama sevgilim kırk yıl görmese deniz demez..
.
Blog arkadaşlarımı geriye dönüp okurum ben.. Ya okumuşumdur tekrar okurum ya da geç bulmuşumdur okuyarak tanırım.. Dün yine 3 blogda geriye döndüm. Sevgili Requiem ve Emrah'ın hazırladığı İzmir'de Sanat başlıklı bloglarında ilk okuduğumda da beğendiğim iki yazıyı okudum tekrar. Aslında o iki yazıyı bulmak içindi geri dönüşüm. Dalyan'da çocuk olmak'ı okuduktan sonra.. O iki yazıdan birinde der ki Emrah;
"...bizi kavuran güneşe minnettar oluşumuzdan kısacık mutlu anlarımız,
aşkımızı denize borçluyuz
dostluklarımız iyot kokulu, denizsiz kentte boğuluşumuz bundan..."
Denizli'ye ilk gittiğimde 2 ay kendimi boğuluyor gibi hissetmem benim psikolojimin bozuk olmasının sonucu değilmiş.. Deniz dibinde büyüyen herkes böyle hissedermiş. Biliyorum sevgilimi de götürsem boğulur.. Yengeciz biz, özleriz..
*Mutlu haftalar demek için geç kaldım biliyorum, mutlu geçiyordur umarım haftanız..
31 Mart 2009 Salı
23 Mart 2009 Pazartesi
18 Mart 2009 Çarşamba
12 Mart 2009 Perşembe
Çin Macerası
Bugün çok farklı bir blogla tanıştım: Çin Macerası.
Çin ile ilgili ilginç bilgiler mevcut içerisinde. Okudukça şaşırdım. Özellikle -gezi- bölümü içinde kaybolup, gittim.
Çinceyi öğrenmek için Shanghai'a giden Gülhan GÜLEZ'in Çin Macerası adlı blogunda, çinlilerin gerçekten böcek yiyip yemediğinden, her yaz yapılan at dövüşlerine, basit çince derslerinden, chopstick'in nasıl kullanıldığını öğretmeye kadar çince ve çin ile ilgili birçok ilginç bilgi yer alıyor.
Meraklılarına duyurulur..
Faili Meçhul Kıyak
6 Mart 2009 Cuma
B'lun Design
Uzun süredir sessiz sedasız elden sattığım ürünlerim, yaklaşık bir yıl önce sevgilimin hediyesi olan sitede artık. Aslında o tam bir satış sitesiydi ama arka planı çok karışıktı. Önce blogspot adresine yönlendirdiğim site'ye yavaş yavaş takıları, tokaları eklemeye çalışıyorum. Üstteki resme tıklarsanız, B'lun Design'a yönleneceksiniz.
Farklı önerileriniz ya da eleştirilerinizi bekliyorum şimdi..
Çok yakında çok daha fazla çeşitle buluşacaksınız. Fotoğraflama gerçekten çok zor.. Onları düzenleme, en yakın rengi tutturma vs.. Yeniler eklendikçe B'lun Design'ın sağ tarafında bulunan 'Yeniler' başlığı altından takip edebileceksiniz.
En üstte hep 'B'lun Design'a hoş geldiniz postu olacak, bu yüzden onun altından takip edebileceksiniz son eklenenleri..
Düzeltme: Her yeni ürün en üstte görünecek..
Mutlu ve bol renkli haftasonları..
4 Mart 2009 Çarşamba
Hayal gibi..
"Ben hayatta en çok kendimi sordum.." derdi.. İlk defa onunla şiir dinlemeye başlamıştım ben..
Ne sevda sözleri dinledik ondan, kimine yabancı, kiminin altına imza atarcasına.. Kız kıza oturur, hayallere dalardık onun sesiyle.. "Bu sevdadan geriye kalırsa bir gün sadece o hüzün kalır" derdi. Aşka hüznü yakıştırmam o yüzden sanırım..
"Unutmasan bile, unutur gibi yapacaksın" derdi ve gitti..
Ölümleri yazmak istemiyorum aslında ama hayatın ta kendisi işte.. Önce Gazanfer Özcan (dede derdim ben ona hep) sonra da Yusuf Hayaloğlu..
Güle güle gidin..
Ne sevda sözleri dinledik ondan, kimine yabancı, kiminin altına imza atarcasına.. Kız kıza oturur, hayallere dalardık onun sesiyle.. "Bu sevdadan geriye kalırsa bir gün sadece o hüzün kalır" derdi. Aşka hüznü yakıştırmam o yüzden sanırım..
"Unutmasan bile, unutur gibi yapacaksın" derdi ve gitti..
Ölümleri yazmak istemiyorum aslında ama hayatın ta kendisi işte.. Önce Gazanfer Özcan (dede derdim ben ona hep) sonra da Yusuf Hayaloğlu..
Güle güle gidin..
3 Mart 2009 Salı
Pathology
Cumartesi akşamı çok yakın bir arkadaşımla izlemek için film almaya gittik. Bilenler bilir; ben gerilim filmi severim. Ama ne sevgilim ne de yakın arkadaşlarım pek hoşlanmaz bundan. Baktım ki Beste, elinde 'Kadavra'yı tutmuş bana doğru sallıyor, havada kaptım tabi. Ne o? Kırk yılda bir yakın bir arkadaşımla gerilim filmi izleyeceğim. Meğer Heroes'den sevdiği Milo Ventimiglia var diyeymiş, benim gönlümün olmasını isteyişi :) Neyse..
Ne anlatabileceğim bir konusu ne başka bi'şey.. Bol bol kan, kemik kırma sesleri ve saçma sapan sevlşme sahneleri olan bir film. Ne konu konuydu, ne de oyunculuk oyunculuktu. Resmen boşa vakit harcamak gibi geldi bana. İzleyip de beğenen varsa, saygım da sonsuz, belirtmeden geçmeyeyim. Ama önceden uyarmak benimki aslında, insanlık namına :)
Okulu dereceyle bitiren bir doktor (Milo Ventimiglia) geldiği patholoji servisinde dönen aptalca bir öldürme oyununa -neredeyse- hiç yadırgamadan dahil oluyor. "Olaylar da bundan sonra başlıyor" demeyi çok isterdim ama maalesef öyle sürükleyici bir yanı yok. Aptala döndüm izlerken.. Anlamsız.. Korku ve gerilimle alakası yok. Yine de haksızlık etmeyeyim, insanları kesip biçerlerken geriliyorsunuz. Ama zaten filmin geçtiği yer otopsi yapılan bir yer, yani ölüler var etrafta. Ölümün adı bile insanı geriyor zaten.
Ne anlatabileceğim bir konusu ne başka bi'şey.. Bol bol kan, kemik kırma sesleri ve saçma sapan sevlşme sahneleri olan bir film. Ne konu konuydu, ne de oyunculuk oyunculuktu. Resmen boşa vakit harcamak gibi geldi bana. İzleyip de beğenen varsa, saygım da sonsuz, belirtmeden geçmeyeyim. Ama önceden uyarmak benimki aslında, insanlık namına :)
Okulu dereceyle bitiren bir doktor (Milo Ventimiglia) geldiği patholoji servisinde dönen aptalca bir öldürme oyununa -neredeyse- hiç yadırgamadan dahil oluyor. "Olaylar da bundan sonra başlıyor" demeyi çok isterdim ama maalesef öyle sürükleyici bir yanı yok. Aptala döndüm izlerken.. Anlamsız.. Korku ve gerilimle alakası yok. Yine de haksızlık etmeyeyim, insanları kesip biçerlerken geriliyorsunuz. Ama zaten filmin geçtiği yer otopsi yapılan bir yer, yani ölüler var etrafta. Ölümün adı bile insanı geriyor zaten.